TARİHİ MİRASIN BAŞINDA KOPARILAN BÜYÜK FIRTINA-1

0
413

Eski Anadolu’nun Yetiştirdiği, Dünya Kadını Olmaya Aday Bir Kraliçe

Puduhepa ve Memleketi Lavazantiya Kentinin Yeri Hakkında

Sonu Gelmez Kavga

Yazarımız Ahmet Ünal Kimdir?

Prof. Dr. Ahmet Ünal Ankara ve Münih (Almanya) Üniversitelerinde Eski Çağ Tarihi, Osmanlı Tarihi, Hititoloji, Asuryoloji, Arkeoloji ve Genel Dilbilim okumuş, Eski Anadolu ve Mezopotamya kültürleri ve Hititçe başta olmak üzere ölü çivi yazısı ve resim yazısı dilleri uzmanı olarak Ankara, Konya, Adana, Çorum, Chicago, Bern ve Münih üniversitelerinde ders vermiştir. Münih üniversitesinde uzun yıllar Eski Anadolu Dilleri ve Hititoloji Bölümü eski başkanlığı yapmış ve oradan emekli olmuştur. En ayrıntılı incelemelerden holistik bakışlara kadar çok yönlü araştırmaları yanında sayısız inceleme gezileri sayesinde Anadolu’yu gerek modern ve gerekse eski tarihi, kültürleri, halkları ve coğrafyasıyla çok iyi tanır. Türkiye ve Almanya’da arkolojik kazılara katılmıştır. Çok sayıda dilde basılmış çivi yazılı metin yayınları, sözlük, dilbilgisi, tarih, arkeoloji, kazı raporu, kentsel yapı, tarihî coğrafya, topografya, filoloji, dil ile arkeolojik veriler arasındaki ilişkiler, din tarihi, falcılık, büyücülük, edebiyat, mitoloji, leksikografik araştırmalar, sanat, kadının konumu, kraliçe Puduhepa, mutfak, müzik, dans, eğlence, at eğitimi, Oryantalizm ve kültür sömürüsü hakkında fazla sayıda önemli araştırma, kitap ve makalenin yazarıdır. Tarih, dilbilgisi, kültür tarihi, Hititçe, Hurrice, Luvice, Palaca sözlükler, eski Anadolu mutfağı, eski Anadolu’da kadın ve Puduhepa, müzik, dans, eğlence gibi eserlerinden pek çoğu el kitabı niteliğini taşır.

Başlarken Okuyucularımın Dikkatine Kısa Bir Not

Az değil, günümüzden tamı tamına 3500 yıl önce o zamanlar Kizzuvatna olarak anılan ve günümüz Çukurova’sını da kapsayan tampon bölgede yer alan Lavazantiya kentinde doğmuş, büyümüş ve sonra da o zamanlar evlenecek yaşa gelince (yaklaşık 12!) tesadüfen dağlı bir Hitit prensiyle evlenerek Hitit ülkesine göçen Hurrili kraliçe Puduhepa’nın gerçek kişiliği, hayatı ve doğum yeri Lavazantiya kentinin nerede olduğu üzerine ortalıkta aslı astarı olmayan kirli bilgiler dolaşıyor, konferanslar, demeçler veriliyor, gelişi güzel resim ve heykelleri yapılıyor, olmadık yerlere anısına anıtları dikiliyor, göstermelik parklar açılıyor, Kadıncağızın rüyasında bile görmediği ören yerlerine işte burası Lavazantiya’dır denilmeye getiriliyor. Sanki Kutsal Topraklardaymışız da din tacirleri bize İbrani peygamberleri ve İsa’nın “Kutsal Emanetleri”ni gösterme ve yutturma çabası ve yarışı içindeymiş gibi! Sizi sadece eskilerin yatak odalarına sokmadıkları kalıyor! Böylesi uydurma lafların, o kadının tarihi kişiliği ve memleketi olan kentin otantik yapısıyla alakası yoktur. Oldu bittiler yaratılmakta, alabildiğine „kirletilmiş“ tarihin sefasını süren bir kesim türemiş ve kendince gelin güvey olmakta, konu hakkında zerre kadar bilgisi ve ilgisi olmayan kitleleri, idareci ve bürokratları düpedüz kandırmaktadırlar. Bu keşmekeşlik, maalesef böyle durumlarda sıkça karşılaşıldığı gibi “azınlık” ve “marjinal” konumuna sokulan aklı salim kişileri rahatsız etmekteyse de, seslerini çıkaracak ortamı bulamamaktadırlar. Tarihi gerçekler ve çoğu yabancı ülkelerde ve yabancı dillerde yürütülen akademik araştırmaların sonuçları ve tarihi gerçekler, her iki kesimden de uzak ve saklı durmaktadır. Birilerinin ortaya çıkıp durun demesi, arabuluculuk veya hakemlik yapması kaçınılmazdır. Yoksa, sözüm yabana kedinin uğradığı yerler fare akınına uğramaktadır. Kadim Sümer atasözü “eğer bilmiyorsan öğren, biliyorsan öğret” ilkesinden hareketle bilenlerin, vicdanı, bilim etiği ve tarih yazımının vaz geçilmez kurallarına uyarak bu aymazlığa dur demesi gerekir. Her şeyin bir mantığı ve sınırı vardır. Nihayet tarih sahipsiz değildir! Puduhepa da sahipsiz değildir. Birilerinin sözde entelektüel ihtiras ve uğraşlarına alet edilemeyecek kadar değerlidir! Eğer bu şekilde paraziter gelişen sahte tarihe zamanında dur denmezse, bilim cehalete ve popülizme yenik düşer. Bu tehlike, kitap okumayan, hiçbir şeyi falanca feşmanca imam, köşe yazarı, televizyon gazetecisi ya da profesörün ağzından çıktı diye sorgulamadan kabul eden Türkiye gibi sosyolojik ve pedagojik özürlerle dolu bir toplumda daha da feci sonuçlar doğurmaya gebedir. Buna göz yumulmamalıdır.

Ne var ki, tartışmaların hepsi de, neredeyse kulüp zihniyetiyle her türlü bilimsellikten ve tarih yazımının kurallarından uzak medyalarda yürütülüyor. İstedikleri, hayal kurdukları yönde ıslık çalmayanları içlerine almıyorlar. Durum, 21. yüzyılın bilim çağına aykırıdır. Fevri hareket ediyor, popülistçe konuşuyor, davranıyor, hatta sansürcülük ve baskıyı aratmayan yöntemlere dahi başvuruyorlar. Onlarla bilimsel tartışma olanağı ve ortamı bulmak çok zor, hatta imkansız. Nerede ve hangi arenada? Kendi dernekleri var, onların arkasına saklanıyorlar. Eğer tartışma yapılacaksa, bilimsel düzeye, bilimsel dergilere ve kitaplara taşınmalı, ancak çıkan inandırıcı ve kesin sonuçlar halk düzeyine aktarılmalıdır! Bu kirli bilgilere dur diyecek ve anti kulüp oluşturacak bir tanrı kulu yok mu? Tek tek kişinin haklarından gelme şansı yok, keza polemikle bir kaşık suda boğuyorlar.

Prof. Dr. Ahmet ÜNAL