Türkiye’de her alanda olduğu gibi, kültürel alandaki yozlaşma ve ulusal bilinç aşınması da, Atatürk’ün ölümünün ertesi gününden itibaren başlamıştır. Bu sürecin bazı bölümlerine bakmak bile, bunu görmek isteyenler için yeterlidir.
Amerikan savaş gemisi Missuri Zırhlısı’nın, ABD’nin Ordu Günü olan 6 Nisan 1946’da İstanbul’a gelmesi ve belki bir sömürge ülkesinin bile yapmakta zorlanacağı, yalakalığa dönüşen etkinliklerle karşılanması, Türkiye’deki Amerikan hayranlığının fitilini ateşleyen olayların başlangıcıdır denebilir. Çünkü;
–80 kişilik gemi tayfası askeri törenle karşılanmıştır,
–Hereke’de, büyük bir salonu kaplayacak boyutlarda ve üzerine kabartma bir İstanbul haritası işlenen özel bir halı yaptırılmıştır.
–Dolmabahçe’de Amerikalıların dolarlarını bozdurmaları için özel bir büro açılmıştır
– Tekel’in, özel olarak ürettiği sigara paketlerinin üzerine Missuri yazılmış, Türk ve Amerikan bayraklarıyla İngilizce ‘Hoş geldin Missuri’ ifadesi yazılmıştır.
– PTT Missuri pulları çıkarmıştır.
– İstanbul Belediyesi, ABD askerleri gece yarısından sonra, Dolmabahçe–Taksim arasında gidip gelebilsinler diye 12 otobüs ayırmış, tüm taşıtlar ABD askerlerinin emrine verilmiştir.
– Tiyatro salonlarındaki ve sinema balkonlarındaki 80 kişilik koltuklar ücretsiz olarak Amerikalılara ayrılmıştır.
– Missuri İstanbul’a gelmeden önce cadde ve sokaklar temizlenmiş, dükkânların duvarları boyanmış, afedersiniz ama, genelevler bile boyanıp bakımdan geçirilmiştir.
Missuri’nin gelişinden sonra, Türkiye Amerikan mallarıyla dolup taşmıştır. Üstelik sadece Amerika’dan gelen sanayi ürünleri değil, Amerikalıların eski kap kacakları, ayakkabıları, hatta eski külotlarına varıncaya kadar her şey, kimileri için en gözde ve aranılan eşyalar olmuştur.
Kültürel işgal eylemleri o kadar kesintisiz yürütülüyordu ki, 60’lı yıllarda gençler Amerikan mağazalarından blucin alma yarışı içine girmişlerdir. Clint Eastwood’un, ‘Birkaç Dolar İçin’ adlı filminden sonra bazı gençler, mahmuzlu çizme ve kovboy pantolonu bulma derdine düşmüşlerdir. Kadıköy Cep Sineması’nda, Animals grubunun parçalarını dinleyen salondaki izleyiciler, film süresince dans etmişlerdir. Oysa aynı günlerde, Kıbrıs’taki Türkler katlediliyordu. Bu arada, Batılı ajanlar, misyonerler, barış gönüllüleri ülkeyi karış karış dolaşıp Türkiye’nin din, mezhep ve etnik haritalarını çıkarıyordu, NATO ülkenin her tarafına istihbarat tesisleri kuruyordu, ama kimsenin haberi olmuyordu.
Bu emperyal yabancı kültür ithal gaflet süreci hız kesmemiş, hele 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, büyük bir hız ve derinlik kazanarak devam etmiştir.
Fuat DUYMAZ
Kimliğini Kaybeden Türkiye–Kamer Yayınları–sf 184