İnsan türü, iki ayak üzerinde yürümesi ve en önemlisi de aklını kullanabilmesi ile diğer canlı türlerinden ayrılır. İnsan, yaşamını sürdürmek için çok çeşitli zorluklardan geçmiştir. Yaşamını sürdürmek için yiyecek aramış ve avlanmıştır. Ama bazı dönemler var ki tam bir dönüşüm geçirmiştir.

Bu dönüşümün tarihteki en önemli belirleyicisi Tarım Devrimi olmuştur. Günümüzden yaklaşık on bin yıl önce insanlar Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasında yiyeceği toplamak yerine toprağı işlemeyi, hayvanları avlamak yerine de evcilleştirmeyi keşfederek üretime başlamıştır.

Neolotik Devrim olarak adlandırılan bu dönüşüm insanın hem kendisini hem de çevresini değiştireceği yeni bir dönemin habercisi oldu.

Doğal olarak tarım devrimini gerçekleştiren insan, bununla yetinemezdi. Özellikle sömürgeci batı ülkeleri, rüzgar gücü ile kullandıkları gemilerle başka ülkeleri kolonileştirip onların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, Avrupa kıtasına taşımaya başlamışlardı. Avrupa kıtasında, zenginlik ve sefalet neredeyse yarışıyordu. Avrupa ülkeleri sömürge elde etmek için sürekli savaş halindeydiler. Kuzey Amerika’da bunların hedeflerinden biri durumdaydı. İspanyol, İngiliz, Fransız sömürgeciler, Kuzey Amerika’yı ele geçirmek için birbirine düştüler. Güney Amerika zaten talan edilmişti.

Dünyada sömürge savaşları sürerken, insanlık da yerinde durmuyor, on bin yıl önce başlattığı tarım devrimin yerine dünya tarihini tümden değiştirecek ve dönüştürecek bir sürece giriyordu.

İngiltere’nin Cornwall bölgesinde, madenciler çok önemli bir sorun yaşıyorlar ve soruna kalıcı bir çözüm bulamıyorlardı. Madenlere sürekli olarak su birikiyor ve işçilerin çalışmalarını zorlaştırıyordu. Madenlerdeki suyu çıkarmak amacıyla buhar pompaları kullanılmaya başlanmıştı ama pompalar genelde sorunlu oluyordu. Madencilerin çalışma şartları çok zordu. Biriken bu su ise daha da zorlaştırıyordu. Yüzlerce yıldır biriken bu sular kovalarla taşındı ve bu işlerde genellikle çocuk işçiler kullanılırdı.

Wheal Busy madeninin sahipleri sorunlarını çözebilecek yeni bir tip pompadan söz edildiğini duyduklarında yıl 1776’yı gösteriyordu. Bu makine Birmingham’da bulunan Boulton&Watt isimli bir şirket tarafından üretilmişti. Şirket sahipleri bu makineden ısmarladıklarında montaj için gelen isim makineyi yapan James Watt’ın kendisiydi.

Madenciler, Watt’ın makinesine başta çok inanmadılar ama yeni makine birtakım uğraşlar sonucunda kendisini kanıtlamayı başardı. Makine çalıştığında tarih 1777 yılını gösteriyordu. Görünüşte eski pompalardan farklı görünmeyen bu makine, daha hızlı çalışıyor ve az tüketiyordu. Madendeki su basmış tünelleri hızlı bir şekilde boşaltıyor ve madencilerin çalışmasını kolaylaştırıyordu. Tek sorun ise makine çok gürültülü çalışıyor ve işçilerin kulaklarının sağırlaşmasına yol açıyordu. Ama o günlerde işçi çok da önemli değildi.

 İskoçyalı mucidin icat ettiği bu makine gürültülü çalışsa da aslında insanlık tarihinin yeni başlangıcını haykırıyordu. Bu makineyle birlikte buhar enerjisi insanlığın hizmetinde girdi ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

İngiltere’de başlayan sanayi devrimi Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarını sararken, dünyanın geri kalanı hammadde deposu durumundaydı. Sanayi devrimi ile birlikte sömürgeci devletler zenginleşirken, sanayi devrimini kaçıran ülkeler fakirleşmeye başladı.

Dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu da sanayi devrimini ıskalayanlardandı. Koca İmparatorluk, değişimi, dönüşümü algılayamamış ve dağılma sürecine girmişti.

Osmanlı Devleti, Avrupa’nın bilimde, eğitimde, sanayide yaptığı atılımı kaçırmıştı. Avrupa’da yeni yönetim şekilleri, yeni akımlar, yeni politikalar ve yeni stratejiler gelişirken, Osmanlı Devleti bu gelişmelerin çok uzağındaydı. Devlet iyi yönetilmiyor, saray entrikaları ve taht kavgalarının içerisinde kalan devlet yöneticileri, Avrupalı Devletlerin çok hızlı yaşadığı bu dönüşümün ve gelişimin uzağında kalıyordu. Osmanlı ülkesinde yaşayan insanlar da bu dönüşümün dışarısındaydı.

Osmanlı ekonomisi, tarım ve küçük ölçekli özellikle de el becerilerine dayanan işletmelere dayanmaktaydı. Birde savaşlarda kazandığı ganimetlere ama artık savaş kazanamıyordu. Çünkü emperyalist düşman çok güçlenmişti. Askeri ve deri sanayinde bazı girişimler olsa da bunlar çok genişleyemedi ve Avrupa ülkelerinin hammadde deposu olmaktan kurtulamadı.

Osmanlı Devleti, üretmiyor ama tüketiyordu. Üretmeden tüketmenin karşılığı borçlanmadır. Osmanlı borç batağına girdi. Borcunu ödeyemez duruma düştü. II.Abdulhamit döneminde(1881-1923) borç veren Avrupa ülkeleri, kendi alacağını tahsil edebilmek için Düyun-u Umumiye’yi kurdu. Duyun-u Umumiye, Avrupalı devletlerin, borcunu ödeyemeyen Osmanlı Devleti içerisinde doğrudan doğruya vergi topladığı kuruluştu. Osmanlının yeraltı ve yerüstü bütün gelirlerine el koymuştu. Madenleri, demiryollarını işletiyorlardı.

Büyük önder Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra hem Osmanlının borcunu ödemiş hem de inanılmaz bir sanayi atılımı başlatmıştı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti içerisinde olan sanayi kuruluşları, Atatürk’ün ortaya koyduğu irade ve kararlılığı sayesindedir. Dünyanın üç beş ülkesinde olan uçak fabrikasını da kurmayı başarmış ama kendisinden sonra gelenler çok acıdır ki bu kurumları yok etmeyi başarmışlardır.

Atatürk, Avrupa’nın başlattığı, Osmanlının kaçırdığı sanayi devrimini, bilimin ışığında tam 150 yıl sonra Anadolu’da başlatmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here