Bugünkü ittifak ortağı liderlerin yakın geçmişte birbirlerine söyledikleri hatırımızdadır. Yakın geçmişte birlikte olanlar bugün karşı durumdalar. Çatlayan testi su tutmaz.
Beş gün içinde (2 – 6 Mart 2023) olan-bitenlerin hikâyesi, her biri yüzlerce sayfayı bulan birkaç kitap doldurur. Netice olarak Türk demokrasi müktesebatına bir bölüm daha eklendi.
Seçim tarihi açıklandı. Siyasetin sıcaklığı giderek artar; söylemler sivrilir, keskinleşir; herkesin taraf olmaya zorlanmasının ötesinde bunu en belirgin ölçüde vurgulaması beklenir. Bu seçim sürecinin öncesiyle ve sonrasıyla, bir de deprem sebebiyle, öncekilerden farklı olacağı belli. Ancak seçim havasının alışıldık gerilimi olacak.
İlk üç saniye
İnsanın içgüdüsel yanında ani ve ilk karşılaştığı, gördüğü kişiyle ilgili ilk üç saniyede bir algı oluşur. Bu genellikle doğrudur. Doğal hayattaki hayvanlarda bu refleks belirleyicidir. Bu ilk üç saniyelik okumaya bağlı ilk algı, doğru olmazsa özellikle doğal hayatta ölümcül olabilir. Bu refleks insanın yaratılışında olan fakat sonradan bilgi, kültür ve tecrübeyle zenginleşip şekillenen bir var olma, hayatta kalma ve korunma refleksidir. Bu ya “saldır” ya “kurtul” refleksi, sonradan toplumsal – sosyal yaşama sanatına dönüşür.
Altılı masada olanlara, medyaya yansıyanlara göre kamuoyu refleksi de aynı oldu. Millet ittifakı taraftarlarında şaşkınlık, infial, kızgınlık, öfke, kaygı… ; cumhur ittifakı taraftarlarında memnuniyet, rahatlama, ironik dille ‘olacağı buydu’ havası ve erken zafer belirtileri… Hepsi doğal refleksler. Kitlelerin de kitlesel refleksleri olur. Medyada çoğu ya doğaçlama ve durdurulamayan tepkisel yaklaşımlar ya da içinde bulunduğu grubun genel baskın havasına uygun olarak ‘İlk tepki benden olsun!’ insiyakıyla kısa ama keskin yorumlar yapıldı; alıntı yazı ve videolar hükümlerine kanıt olarak paylaşıldı.
Ben, ‘Dur bakalım neler oldu?’ moduna girip konuyla ilgili yazılı ve görsel medyaya yansıyan gelişmelere kilitlendim. Sisler dağıldıkça görüntünün asli unsurları ortaya çıkmaya başladı. Ancak bu görüntü de görüntüyü yansıtanların algılarına bağlıydı ve yanıltıcı olabilirdi. ‘Şeytan ayrıntıda gizli’. Sonradan ayrıntılar da kırık kırpık ortaya döküldü.
Peki bunlar niye yaşandı?
Sonra başa dönüldü. O hâlde tüm bunlar neden yaşandı? Verilen tepkiler orada mı kaldı? Depremin enerjisini büyük oranda boşaltması ve bir kısmını da temasta olduğu yer kabuklarına iletmesine benzer bir durum oldu. Aktarılan bu enerji nerelerde, ne zaman ve hangi ölçeklerde depremler üretir? Bu analojiyi, siyasette yorumlayacaklar çok olacaktır. Şimdilik konumuz değil.
Siyaset doğası gereği çok dinamiktir. Siyasette, hele de demokrasilerde, seçenekler çoktur ya da olması gerekir. Her siyasi parti lideri tarihe iz ve miras bırakacak lider olamaz zaten. Kişilik yapıları, tarzları ve partilerin kurum kültürleri da bazen siyaseten rasyonel olmayan tercihlere yöneltir. Temel inançları, değerleri, ilkeleri örtüşen veya sürtüşen siyasi kurumlar, zaman içinde ittifaklar da kurabiliyor, birbirlerine muhalif de olabiliyor.
Demokrasileri büyük, uzun ırmakların durumuna benzetirim. Bilirsiniz; ırmaklar çıkışlarında genellikle hırçındır, coşkundur. Akış yönünde denize doğru milyonlarca yıl içinde oluşturdukları yataklarında, düzlüğe (delta) ulaşınca kıvrılarak, “S”ler çizerek, yani menderesler oluşturarak; durgun ve dingin akarlar. Olgun, oturmuş, durulmuş, gelişmiş toplumların rejimidir demokrasi. Gidenle gelen iktidarlar arasında temel değerlerde büyük farklar olmaz. Kişiler, hatta demokrasi de kutsallaştırılmaz, zaten olması gereken sistem varsayılır. Ancak toplumsal enerji azalmış yorgun ırmaklara dönmüştür. Azalan toplumsal enerji bilim, teknoloji, sanat, toplumsal organizasyon kapasiteleri ve kurum kültürleriyle, sivil toplum ve meslek kuruluşlarıyla telafi edilir.
Türk demokrasisi gençtir, biraz hırçındır ama olgunlaşmaya doğru önemli yol kat etmiştir. Şahit olduklarımız da bunun örnekleridir. Ancak siyasetin akış yatağındaki gelişmeler mutat sel ve taşkınlar sonrası olan değişikliklerden daha farklı. Seyri izleyeceğiz. Irmağın deltasına ulaşması misali, siyaset ve demokrasi üç-beş yıl sonrasında; bir sonraki seçimlerden sonra daha dinginleşecek ve yerli yerine oturacaktır. Yaşayanlar görür.
Bugünkü cumhurbaşkanlığı sisteminden aslında iktidar da memnun değildir; sistemi ihya edecek gerekli düzenlemeleri yapmadılar veya yapamadılar ancak bunu konjonktürel olarak dillendiremezler. Çünkü millet ittifakının varlığı sistemi değiştirme temeline bağlı olunca cumhurbaşkanlığı sistemini revize niyetini ikrar etmek, millet ittifakının görüşünü güçlendirir. Biri açıkça ve doğrudan, diğeri ihtiyaten gerekli düzenlemeler için fırsat aramaktadır.
Her iki taraf birbirine muhtaç
Millet ittifakı hem cumhurbaşkanlığını hem TBMM çoğunluğunu kazansa bile sistemi değiştireme yönünde öngörülerini kolayca hayata geçiremez. Kısaca Anayasayı, ilgili yasaları buna göre düzenlemek ve sistemi revize etmek için birbirlerine muhtaçtırlar ama her iki taraf da kabul ve ikrar etmez. Neden?
‘Gelişmiş demokrasiler’ denir ve buna Batı ülkelerinden örnekler verilir. Ancak ne demokrasi matematiksel veya fiziksel gerçekliktir ne de somut bir örneği vardır. Her ülkede kendine özgü ancak yine de ortak ilke ve kabullere dayalı sistemlerdir. Her ülkede işlerliği olan bir kimya formülü ya da herkeste aynı etkileri ortaya çıkaracak reçete değildir. Kaldı ki reçetenin de en uygunu kişisel olanıdır. Kısaca tüm ülkelerde dinamik ve değişken olan siyasal, sosyal, kültürel sistem gerçeklikleri ve değerleridir.
Konuya dönersek, süreç devam ediyor. Daha uzun bir yol var. Ve bu yolda depremin yıkıntıları, döküntüleri ve tarifsiz, milyonlarca, ayrı ayrı acıları var. Yıllardır birike-gelmiş büyük, ciddi sorunlar var. ‘Devirmeyen fırtına, ağacı güçlendirir.’ ve ‘Çatlayan testi su tutmaz.’ paradoksunun siyasal gerçeklikteki yerini de göreceğiz.
Bugünkü ittifak ortağı liderlerin yakın geçmişte birbirlerine söyledikleri hatırımızdadır. Yakın geçmişte birlikte olanlar bugün karşı durumdalar.
Eski Sistemden Hoşnut muyduk?
Eski sistemden hoşnut değildik. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik ve bunun açmazlarını gördük. Halkın en az yarısı bu sistemden hoşnut değil ve ülkede, başta ekonomi olmak üzere ciddi sorunların kaynağı olarak sistemi ve başındakini görüyor. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmeye çalışıyoruz. Ancak iyi şeylere, ne tek başına sistem yeterli ne de takımlar. Birlikte, dengeli ve uyumlu olmaları gerekiyor. Şu da var ki iyi bir sistemde sosyal sermayenin tüm potansiyelinin kullanılması için alan azami ölçülere çıkar.
Millet ittifakı bir yılı aşkın zamandır Cumhurbaşkanlığı sisteminden ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesi temeli üzerinde çalıştı. Cumhurbaşkanı adayını belirlemenin en kolay ve an meselesi olduğunu söyleye geldi. Ancak masadaki kriz de bu yüzden çıktı. Demek ki hiç oralı görünmeseler de cumhurbaşkanlığı en önemli konuymuş. Üstelik de 7 tane cumhurbaşkanı yardımcılığı ihdas edilecek. İnsan yağmurdan kaçarken doluya tutulduğu hissi yaşıyor ama olsun; bu da demokrasi müktesebatımıza girecek bir tecrübe.
Tabii bir de her iki tarafı, elde ettiği konjonktürel siyasi güçle oluşturmaya çalışan bir başka siyasi parti var. Bu siyasi partinin geçmişini, ideolojisini biliyoruz ve işin içinde olmasına ihtiyatla yaklaşıyoruz, kuşku duyuyoruz.
Endonezya’da, bugünkü cumhurbaşkanı Joko Widodo’nun, 2014 yılı seçilmesi sürecinde, uzun yol boyunca, laf olsun kabilinden, şoförüne ‘Ülkede neler oluyor Royadi?’ dediğinde durumu ‘Demokrasi iyi bir şey Pak!’ (pak: beyefendi)’ diye özetlemişti.
‘Demokrasi iyi bir şeydir!’ Arzumuz Türk milletinin kazanmasıdır.
Dr.Mustafa İMİR