TÜRKİYE’NİN MÜZMİNLEŞEN SURİYE SORUNU – 1

0
246

Aklıma geldikçe içim daralıyor.

Suriye konusundaki önceki yazımız (https://millidusunce.com/turkiye-suriye-esat-ile-derhal-gorusmeli-mi/) yayınlanalı tam bir yıl olmuş. Bu yazımızın önceki yazımızla birlikte okunması bütünlük ve tamamlayıcılık bakımından uygun olur.

Bu süre içinde Suriye konusunda radikal ve belirleyici gelişmeler olmadı. Konu tıkanmış, donmuş durumda ve hiçbir ülke konuya enerji harcayacak durumda değil.

Doğal ve zorunlu olarak en enerjik ülke Türkiye; birçok bakımdan kesinlikle üstün, etkileyici durumda ama ana bileşenleri belirleyici ve kontrol edici durumda değil.

Bir yıldır yarım kalan güvenlik koridorunu tamamlama harekâtını da henüz yapmadı. Siyasi ve diplomatik yoklamalar devam ediyor. Kamuoyu hamasetle doldurulsa bile devlet aklı birçok dengenin hesabını yapıyor. Harekâtı yapmak ve istenilen askeri hedeflere ulaşmak Türkiye için sorun değil. Sorun sonrasını getirebilmek ve toparlayabilmek. Bu zorluğu geçen 11 yılda anladık. Kıbrıs Barış Harekâtı tecrübesini yaşadık. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı durumu bir başka örnek. Türkiye, büyük güçlerin ve çıkarların nasırına basınca gerisini nasıl toparlayacağının hesaplarını yapıyor.

İktidarıyla muhalefetiyle tüm Türk milletinin sorunu

Bu arada iç siyasi söylem kavgaları da devam ediyor ama hangi tarafın ne dediği önemsediğimiz bir konu değil. Önemsediğimiz; bu meselenin artık iktidarıyla muhalefetiyle onlarca yılımızı alacak çok yönlü, karmaşık bir sorun olduğudur. Konu ‘Arapsaçına dönmekten’ çok daha ciddi, çok daha kaygı verici. Ancak ‘olan oldu, bundan sonrasına…’ bakacağız ve uluslararası ilişkilerde ‘her oyunun karşı oyunu vardır’ gerçeğine göre mevcut durumun iyileştirilmesine çalışacağız.

AK Parti iktidarı, etkileri onlarca yıl sürecek ve giderek müzminleşen bir sorunun müsebbibi ama amacımız bu konu üzerinden sadece iktidar eleştirisi değildir. Eleştirsek de eleştirmesek de konu iktidarın yol açtığı sorunu sadece eleştirmekten yıllar önce çıktı. Kaldı ki iktidar da geçmişteki yanlış politikasının ve uygulamalarının ne kadar hatalı olduğunu, açıkça ifade etmese de, kabul ediyor. Bunu da hem sahada hem uluslararası ortamlarda hem söyleme hem eyleme döküyor.

Öncelikle Türkiye’nin, iktidarıyla muhalefetiyle topyekûn Türk milletinin, hepimizin sorunu. Suriye’nin sorunu, bölge ülkelerinin sorunu ve siyasi veya ekonomik ilgileri bakımından 20 kadar ülkenin sorunu. Muhtemel çözümleri de sadece iktidara yüklenerek, hamasi ifadeler kullanarak veya muhalefetin ‘Biz iktidar olursak iki yılda çözeriz’, ‘Suriyelileri davul zurnayla güle oynaya geri göndeririz’ söylemiyle atlatamayız. Dar alanlarda oluşturulan yüzbinlerce briket evlerde milyonlarca insanı toplama ancak geçici bir çözümdür; yani çözüm değildir.

Uzun yıllar alacak müzmin bir sorun

Yakın bir gelecekte, yeni bir Suriye Anayasası kabul edilse ve siyasi çözüm sürecine girilse bile müzakere masasında en azından 20 kadar ülke taraf olacak, bir o kadar da gözlemci ülkeler ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Teşkilatı olacak. Her bir ülkenin müzakere başlangıç pozisyonları farklı olacak ve farklılıkları uyumlaştırarak taraflarca kabul ve tasdik edilebilir bir orta yol bulmaya yönelik diplomatik çabalar, siyasi müzakereler yıllar alacak.

12 yıldır kan dökülüyor. Her aileden birileri öldü, öldürdü, öldürüldü. Araya kan girdi. Uzayan her savaşta olduğu gibi orada bir savaş ekonomisi oluştu. Taraflar arasında sayısız gruplar oluştu. Yüzbinlerce kişinin eli sadece kana bulaşmadı pis işlere de bulaştı. Tüm olan bitenler tüm Suriyelilerin bilincine yaşadıkları sürece çıkmayacak şekilde kazındı. Bugün gerek Suriye’de gerekse dışarıda doğan her çocuğun hayatında derin izleri olacak. Kısaca nesiller boyu unutulmayacak…

Türkiye’nin önceliği güney sınırımızda kendi bütünlüğüne ve güvenliğine yönelik bir oluşumu önlemeye döndü. Suriyeli sığınmacı ve geçici koruma altındaki 4-5 milyon Suriyelilerin durumu da artık ‘ensar-muhacir’ söylemeleriyle geçiştirilecek olmaktan çıktı ve toplumda çok büyük rahatsızlıklar ortada. AB ile yapılan anlaşma, koruma bölgelerine gönüllü geri gönderme, briket evler, her türden bütünleştirme ve uyumlaştırma çalışmaları… Hepsi geçici ve biraz nefes aldırma gayretleri. Türkiye’deki Suriyelilerin yarısı gitse bile geri kalan 2 milyon kişinin işi, aşı, sağlığı, eğitimi, kültürel uyumu çok ağır meseleler. Bu kitlenin sonraki nesillerinin duruşu, dar ve kapalı gruplar içinde oluşacak eğilimleri, azınlık psikolojisi içerisinde dayanışma ve kendi alanlarını oluşturma eğilimleri bile insanı kaygılandırıyor.

En azından 20 yıl daha sürecek müzmin bir sorunla karşı karşıyayız. Bu süre içinde ekonomik, güvenlik ve siyasi acil sorunlar belki yatışır, çözülür ama demografik, sosyolojik, kültürel sorunların nerelere evirileceğini şimdiden kestirmek zor.

Devam edecek…

Dr. Mustafa İMİR