Türkiye’de her alanda olduğu gibi, bankalar da sözde satılmıştır. Ancak bunlara satış demek mümkün değildir. Gerçek olan durum, üste para verilerek hediye edilmiş, daha doğrusu peşkeş çekilmiştir.
2006’da devletin Denizbank’taki bütün hisseleri 69 milyon dolara yandaş bir şirkete satılmış, alan firma birkaç yıl sonra bankanın hisselerinin sadece %75’ini Belçikalı Dexic Banka, tam 2.4 milyar dolara satmıştır. Yani yaklaşık 35 katına.
2007’de ise, Yunan EFG Eurobank İstanbul Menkul Değerler A.Ş. ile Tekfenbank’ı satın alırken, Ortodoks Kilisesi’nin ortak olduğu Yunan Devlet Bankası da Finans Bank’ı satın almıştır.
Atatürk Döneminde Bankalar
1920’de Türkiye’de tasarrufların 542.500 TL’si, yerli bankalarda, 1.675.400 TL’si ise yabancı bankalardaydı. Yerli mevduat oranı %32, yabancı mevduat oranı %68’di.
1934 yılına gelindiğinde, yerli bankalardaki mevduat 55.732.900 TL, yabancı bankalardaki ise, 12.786.300 TL’ydi. Yani bankalardaki yerli mevduat oranı %82’ye çıkarken, yabancı mevduat oranı %18’e düşmüştür.
Avrupa’da Bankalardaki Yabancı Payı
Türkiye’de kapış kapış banka satın alan Avrupa ülkeleri, kendi ülkelerindeki banka hisselerinin %20’den fazlasını yabancılara vermezler, AB üyesi olsa bile. Almanya’da bankalardaki yabancı payı sadece %5’tir. Bu oran, İtalya’da %8; İspanya’da %10; Hollanda’da %11; Avusturya ve Fransa’da ise %19’dur.
Türkiye Duyunu Umumiye Döneminden Daha Geride
Sigara Şirketi Philip Morris 1990 yılında İsviçre’nin çikolata ve kahve firması Jakop Suchard’ı satın aldığında, İsviçre’nin ünlü gazetesi Bund, ‘İsviçre’nin bir parçasını kaybettik’ başlığını atmıştır.
Nitekim bütün maddi ve manevi değerleri üç otuz paraya peşkeş çekilen Türkiye için, ABD’nin Eski Başkanı Clinton’un danışmanlarından Dick Morris Nisan 2002’de ‘İMF Türkiye’yi bizim için satın aldı’ demiştir.
Duyunu Umumiye Osmanlı Bütçesinin %32’sini denetliyordu. Oysa IMF bugün Türkiye ekonomisinin %100’ünü yönetmektedir. Üstelik bugünkü Türkiye’nin durumu Duyunu Umumiye dönemindekinden bile çok daha geridedir. Çünkü Duyunu Umumiye, alacaklarını tahsil etmek için bürolar açmıştı ve 1910 yılında Osmanlı Maliyesi’nde 5472 memur çalışırken, Duyunu Umumiye bürolarında çalışan kişi sayısı 8931’di.
Duyunu Umumiye açtığı büroların ve çalıştırdığı kişilerin giderlerini kendisi karşılıyordu. Oysa bugün, bu işleri devletin resmi kurumları ve memurları yapmakta ve bütün giderleri Türkiye tarafından karşılanmaktadır.
Ekonomisini yabancılara teslim ederek ekonomik bağımsızlığını yitiren ülkelerin siyasi, askeri, toplumsal, kültürel ve de coğrafi bağımsızlığını ve bütünlüğünü uzun süre koruyabilmesi olanaksız denebilecek düzeyde zordur. Türkiye’yi yönetmek isteyenler, 1980’lerde başlayan ve AKP ile doruğa çıkan özelleştirmelerle satılmış bir ülkeyi geri almaları gerektiğini bilmek zorundadırlar. Çünkü bu ekonomik cendereyi kırmadan, diğer alanlardaki kuşatılmışlığı yıkmak olanaksızdır.
Ne diyor, küresel sermayenin Baronlarından Mayer Amschel Rothschild? ‘Bana bir ülkenin parasının kontrolünü verin, yasalarını kimin yaptığı umrumda bile değil’ Özelleştirmeler konusunda bir fırıldaklık olduğu kesin de, fırıldak olanlar kimler?
Fuat DUYMAZ – Küresel Yalanlar ve Talanlar – Kamer Yayınları 2.Baskı – sf 274