Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Theodore Roosevelt, rezervasyonlardaki Kızılderililerin şikâyetleri üzerine bir toplantı düzenlemişti. Kızılderili şefleri trenle New York’a getirildi. Bir heyet kendilerini karşıladı.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı. Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinalarının gürültüsü Kızılderilileri şaşırtmıştı. Bir ara şeflerden biri, Kara Geyik bir ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi. Yanındaki diğer reisler de onayladı. Ama beyaz adamlar inanmadı. Kentte ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler.
Kara Geyik ısrar etti. Arabayı durdurdu, indi. İlerideki parka gitti ve bir ağaçtaki ağustos böceğini gösterdi. Amerikalılar şaşırmıştı. “Olamaz” dediler, “sende doğaüstü bir güç var.” “Hayır” dedi Karageyik, “Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.” Amerikalılar, “O zaman biz niye duymadık” dediler.
Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı. Bir anda herkes “benden mi düştü” diye paraya bakmaya başladı. Kara Geyik yanındakilere sordu: “Anladınız mı?” “Anlamadık” dediler. Anlattı: “Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz, ağustos böceğinin şarkısını duyardınız.”
***
Bu güzel öykücükten nasıl ibret alır, nasıl bir ders çıkarabiliriz? Sorunun yanıtını bizden bir anekdottan hareket ederek vereceğim:
Tarih: Kasım 1922…
Zafer kazanılmış, İngiliz maşası Yunan ordusu Ege’ye dökülmüştü.
Ancak Mustafa Kemal Paşa yeni bir görevin başında, yine çare arıyordu!
Paris temsilciliğinin yardımı ile siyaset, politik akımlar, ideolojiler, sistemler, ekonomi ile ilgili birçok kitap getirtmişti. Kitapların bir bölümünü evinde alıkoydu. Büyük bölümünü Fransızca bilen, bu konulara ilgi duyan arkadaşlarına dağıttı:
“Çabuk okuyun, notlar alın” dedi, “sonra bilgilerimizi değiş tokuş edelim.”
Yoksul, sermayesiz, uzmanı ve deneyimi az, talihsiz bir ülke sömürülme tuzağına düşmeden nasıl kalkınabilirdi? Bunun bir yolu var mıydı? Böyle bir yol yoksa ne yapacaklardı? Muzaffer Komutan şimdi de yana yakıla bu soruların yanıtlarını arıyordu! [Turgut Özakman, Cumhuriyet: Türk Mucizesi, 1.cilt, s.200]
* * *
Mustafa Kemal Paşa neden askerî zaferle yetinmedi, neden şimdi de “birtakım başka sorular”ın yanıtlarını arıyordu?
Çünkü Anadolu’ya, orada yaşayan insanlara büyük değer veriyor, onları seviyordu. Bu tutumu çoktan beri, gençliğinde kazanmıştı. Beyni, gözleri, kulağı, yüreği onlara dönüktü hep. Öyle olduğu için de tüm hallerini görüyor, dertlerini, sorunlarını hissediyor, biliyordu. Bu bilinç sayesindedir ki, onların sıkıntılarını, acılarını, yakınmalarını yüreğinde duyuyordu. Yüksek ahlakının itkisiyle de çareler düşünüyor, mutlaka bir şeyler yapmaya karar vermiş, azmetmiş bulunuyordu. Ona bu tutumu zorlayan mı vardı? Hayır, kendiliğinden, ta içinden, beyninden, yüreğinden sanki fışkırıp geliyordu.
Ve siz Atatürkçüler!
Siz de aynı tutum ve aynı davranışı benimsemek zorundasınız.
Bu benimseme kendiliğinden olmaz. Önce milletimizi, halkımızı, insanımızı sevmek, ona değer vermek zorundasınız. Sevmek ve değer vermek de bir anda olmaz. Bu tutumu da ancak Anadolu hakkında, onun insanları hakkında çok okuyup bilgilenerek, hatta o insanlarla bir arada bulunarak, kaynaşarak, onların dertlerini kendi içinizde hissedip yaşayarak edinebilirsiniz.
Bunun için, çok okuyup dinleyin, çok öğrenin, iyi tanıyın. Anadolu’ya yönelin, onun insanlarına koşun. Göreceksiniz ki, o insanların büyük çoğunluğu -neredeyse 100 yıl sonra bile- hâlâ eğitimsiz, doğru bilgiden yoksun, çalışmaları engellenmiş, işsiz ve fakir, çağdaş nimetlerden uzak, yalnız ve sömürülmeye açık bırakılmış. İşte ancak bu sayededir ki, acı gerçekleri görüp öğrenecek, yaşayacak, bilinçlenecek, içselleştireceksiniz. Kazandığınız bilgi ve deneyimler çok geçmeden yüreğinizde duyguya, sevgiye, merhamete dönüşecektir. O duygular, o şefkat vücudunuzu, ayaklarınızı, ellerinizi harekete geçirecektir. “Bir şeyler yapmam gerek” diyerek ayağa kalkacaksınız. Gerçekten iş yapmaya, halkınıza hizmet etmeye koşacaksınız.
Bilgi ve deneyim ne yaptı? Sizi önce hissetmeye, ardından eyleme, iş yapmaya götürdü.
Çünkü halkınızın farkına gerçekten varıyor, ona asıl şimdi değer veriyorsunuz.
Çünkü artık tam bir Atatürkçü olma yolundasınız!
Prof. Dr. Cihan DURA

























