Günümüzün sömürgecileri ve işbirlikçileri,’Kemalizm öldü, Atatürk dönemi kapandı, eskidi’ gibi sözlerle ısrarlı bir propaganda yürütüyorlar. Oysa ki, dünyadaki gelişmelere bakıldığında, bağımsız yaşamak isteyen ülkelerin uyguladıkları politikaların Atatürk’ün 1930’lu yıllarda Türkiye’de uyguladığı politikaların hemen hemen aynısı olduğu görülmektedir. Gerçi Türkiye, Atatürk’ün ölümünün ertesi günüden itibaren onun ekonomik politik düşün sistemini terk etmiştir, ancak Türkiye’de terk edildi diye, Atatürk’ün izlediği ve öngördüğü politikalar hiçbir zaman güncelliğini yitirmemiş, hatta daha da önem kazanmıştır. Çünkü Atatürk, dış politikasının merkezine Asya’yı koymuştu. Örneğin, 27 Eylül 1932’de, ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Mac-Arthur ile yaptığı görüşme sırasında Mc-Arthur, Binaenaleyh bence, dünyanın mukadderatı Avrupa’da değil, Asya’da hallolacaktır’ dediğinde, Atatürk; ‘Görüşlerimizde tam bir mutabakat var’ demiştir.
Dünyadaki hemen bütün olaylar, Atatürk’ün öngörüleri doğrultusunda gelişmiş ve Batı’nın bazı bilim adamları bile bu gerçeği dile getirmişlerdir.
İngiliz hukukçu Christopher B. Stone, Nisan 2005’te Moscow Today’s için yazdığı yazıya, ‘Kremlin’de Bir Kemalist’ başlığını koymuştur. Stone, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle bazı kişilerin el koyduğu büyük devlet fabrikalarını yeniden devletleştiren, toprak mülkiyeti konusunda yeni düzenlemeler getiren Putin için; ‘Tutumu net ve tutarlı, o bir Kemalist’ ifadesini kullanmıştır.
Atatürk’ün ekonomik, politik düşün sisteminin daha da güncelleştiğini ortaya koyan sadece Rusya’da Putin değildir. 1950’li yıllarda Mısır’da, ulusal nitelikli özel girişimciliği destekleyen, Mısır Merkez Bankası’nı kuran, stratejik kuruluşları devletleştiren, toprak mülkiyeti konusunda köylüler yararına düzenlemeler yapan Nasır da, Kahire’deki bir Kemalist’ti.
Çünkü Nasır’ın yaptıkları da, Atatürk’ün 1930’lu yıllarda Türkiye’de yaptıklarının Mısır’a uyarlanmasıydı.
Bundan dolayı, Batı, Nasır gibi liderleri de düşman gibi görmektedir. Örneğin, Kanada’daki okullarda okutulan ders kitaplarında, Doğu Bloku’ndan silâh alan Nasır gibi liderler ‘Pervasız’ olarak nitelenmekte, Ortadoğu’daki milliyetçi akımlar ı da, ‘Fesatçılar’ ve ‘Kudurmuş Yabancı Düşmanları’ diye tanımlanmaktadır.
Teng Hsiao Ping’in 1970’li yıllardan sonra Çin’de yaptıkları da, Atatürk’ün ekonomik, politik düşün sisteminin Çin’e uyarlanmasıydı. Yani Ping de aslında Pekin’deki Bir Kemalist’ti.
Bunun en önemli nedeni Atatürk’ün emperyalizmin ne olduğunu, hangi entrikalara başvurabileceğini ve ona karşı ne yapılması gerektiğini bilmesi ve bildiklerini hayata geçirmiş olmasıdır. Çünkü Batı’nın, dünyaya terörden ve kargaşadan başka verebileceği hiçbir şeyin olmadığını gören ve bağımsızlığını korumaya çalışan bütün ülkeler, kendi kaynaklarına sahip çıkmaktadırlar. Örneğin, Güney Amerika ülkeleri, Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay, Venezüela, Bolivya, Nikaragua, Küba, Dominik Ekvator, Antigua ve Barbedous’un, ABD ve Avrupa’ya karşı kendi aralarında kurdukları ALBA, ABD ve Avrupa’nın çıkarlarını gözeten Lâtin Amerika Serbest Ticaret Örgütü ALCA’yı bitirmiştir. Benzer gelişmeleri Asya Kıtası’nda da görmekteyiz. Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşma bunun en belirgin örneğidir.
Fuat DUYMAZ
Kimliğini Kaybeden Türkiye–Kamer Yayınları– sf 37