İyisiyle kötüsüyle tarihimizi benimsiyorum, üstleniyorum. Her toplumun, milletin tarihinde iyi-kötü, acı-tatlı olaylar, yükselişte ve düşüşte olduğu dönemler vardır. Her milletin tarihinde ne ararsan bulursun.
Yeni milletleşen veya milletleşme sürecinde olan toplumlar başarılarını abartırlar, hamaset üretirler, görkemli anıtlar veya sanat eserleri ile somutlaştırmaya bir ‘millet bilinci ve mensubiyet duygusu’ oluşturmaya çalışırlar. Her toplumun kahramanları ve hainleri vardır yoksa bile mutlaka yaratırlar. Ancak Türk tarihi bu genel çerçevenin dışına taşar. Öğüneceğimiz ve hayıflanacağımız diğer milletlerinkinden çok daha fazladır.
Köklü ve uzun tarihleri olan az sayıdaki milletler, toplumlar ve devletler sadece geçmiş başarılara ve hamasete sığınmazlar; buna ihtiyaç da hissetmezler. Çünkü o başarı o günlerin dünyasına aittir ve tekrarı mümkün değildir.Ancak geçmişin tecrübelerini de toplum bilincinde; devlet aklında ve hafızasında muhafaza etmeye özen gösterirler. Çünkü tarihi bilmek, yorumlamak ve dersler çıkarmak da olgun bir toplumun ancak yapabileceği bir toplumsal bilinç; devlet geleneği ve ağırbaşlılığı gerektirir. Her bir tarihi olayı hem o günün atmosferinde hem de bu güne bıraktığı miras bakımından birlikte değerlendirmek gerekir. Tarihi sadece bu günün hâkim ve genel anlayışıyla yorumlamak yanıltır.
Halifelik, Osmanlıcılık, Siyasal İslam
Osmanlı’nın Halifeliği alması, bir dünya siyasi hâkimiyet ve emperyal devlet projesi olarak da görülebilir; ‘Türk Cihan Hâkimiyeti’ ideolojisinin ana ekseninden biri olduğu söylenebilir. O günün Dünyasında hâkimiyet kurmanın da meşruiyet temeli olduğu düşünülebilir. Tüm Ortadoğu, Akdeniz havzası, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Balkanlar’da siyasal hâkimiyet kurmak ve bu bölgelerin ötesini de kontrol edebilmek. Ancak sonrası çok kötü yönetilmiş, daha doğrusu yönetilememiş. Arap din anlayışı, ARAP DİN KÜLTÜRÜ zamanla sarayda egemen olmuş.Türk / Anadolu din anlayışı ve pratiği devlet işleyişinde yönlendirici olamamış. Türk din adamlarının din yorumuna dayalı geliştirdikleri anlayış küçümsenir olmuş. Hatta ‘Türk’ küçümsenir olmuş. Ancak Osmanlı’da hâkim olan anlayışı günümüze uyarlamaya çalışmak; örnek almak veya kökünden reddetmek bu günümüze, geleceğimize ışık tutmaz.
Değişen Dünya koşullarında artık hiçbir yönden yararı olmadığını, zararları olduğunu gören Atatürk hilafeti kaldırdı. Ancak buna hayıflananlar hala var ve bunlar yüzünden toplumsal bir paranoyaya kapılmamız da yersizdir. Tarih zaten tarih olmuştur ve bunları yaşayıp bu günlere gelmişiz. Tarih tekerrür değildir. Benzerlik başka aynılık başka.
Osmanlıcılık canlandırılamaz. Ümmetçilik hiçbir ülkede devlet ve millet ideolojisi olamaz. Ümmetçilik tüm Müslümanları, İslam ülkelerini ve devletlerini birleştiren bir federasyona evrilemez. Ancak ortak inanç olarak İslam ülkeleri arasında bir zemin / platform olarak kalır ve kullanılır. Nitekim İslam İşbirliği Teşkilatı uluslararası bir kuruluş olarak tanınıyor ama bu platform İslam ülkeleri ile diğer ülkeler arasındaki herhangi bir ciddi sorunda etkili olmayı bırakın İslam ülkeleri arasında bile hiçbir sorunu çözemedi.
Ancak Ümmetçiliği ve dini her ülke açık veya örtülü bir siyasal güç olarak kullanma eğiliminde olurlar. Siyasal İslam da aslında bu ortak zeminden yararlanarak bir karşılaştırmalı siyasal güç devşirme refleksinden başka bir şey olamadı. Son yıllarda bir ideoloji olarak da olabilirliğini yitirdi. Ancak her ülkede Ümmetçiliği bir ideoloji olarak benimseyen gruplar, cemaatler olabilir ve bunlar yok olmazlar.
Siyasal İslam düşüncesi asla bir dış siyaset ekseni olamaz. Şeriatla idare edildiği söylenen ülkeler bile güçleri yetse ve fırsat bulsalar birbirlerini kırarlar. Siyasal İslam’ın ideolojik temsilcisi Müslüman Kardeşler’ in İslam ülkelerinin çoğunda bir tehlike olarak görülmesi ve hatta desteği sebebiyle Türkiye’de iktidar ile ilişkilerini askıya aldıklarını hatırlatmaya gerek yok. Siyasal İslam, İslam ülkelerindeki halkların sempatisini kazanmak ve bazen de yönetimleri ve siyasi iktidarları üzerinde baskı oluşturmak bakımından dış politikada bir araç olarak kullanılırsa belki…
Devam edecek…
Dr. Mustafa İMİR